Tuesday, December 1, 2020

Haçlı Seferleri, Nedenleri ve Sonuçları..


    
1. 2. 3. ve 4. Haçlı Seferleri, Nedenleri ve Sonuçları
1. 2. 3. ve 4. Haçlı Seferleri, Nedenleri ve Sonuçları

Anadolu tarihinde, Anadolu Selçuklu Devleti zamanında çeşitli sebepler kaynaklı Avrupa’dan Asya kıtasına Haçlı Seferleri düzenlenmiştir. Bu seferler uzun bir süreç içinde dört ayrı zamanda dört ayrı sefer olarak gerçekleştirilmiştir.

Haçlı Seferleri Nedir

Haçlı seferleri nedir? Haçlı Seferleri, Anadolu tarihinde Anadolu Selçuklu Devleti zamanında yaşanmış uzun bir zaman diliminde, Hıristiyan Avrupalıların Anadolu toprakları üzerinde Kudüs’e ulaşmak amacıyla yapılmış sosyal ve tarihi bir olaydır. Bu seferler 11. ve 13. yüzyıllar sonları arasında, 1096 ila 1270 yılları arasında yapılmış olup tarihte önemli, bir yere sahiptir.


Haçlı seferleri nedir? Neden gerçekleştirilmiştir? Kısaca Avrupalı Hıristiyanların çeşitli dini, siyasi ve ekonomik nedenler kaynaklı, o zamanlar Müslümanların elinde bulunan Kudüs ve çevresini, Anadolu topraklarında da Urfa, Antakya ve İskenderiye gibi stratejik ve ticari öneme sahip şehirleri ele geçirme gayesi güdülerek gerçekleşmiştir.

”Haçlı seferleri nedir?” sorusuna verilecek bir başka cevap; Avrupalıların Anadolu ve deniz yolu üzerinden uzun yıllar için Kudüs’ü almak hedefiyle başlanmış tarihi bir olaydır. Söz konusu amaç güdülerek bir araya getirilen ordunun giyimlerinde haç işaretinin olmasından dolayı bu seferlere haçlı seferleri denmiştir.

Haçlı Seferleri Nedenleri

Haçlı seferleri nedenleri siyasi, dini ve ekonomik olmak üzere farklı başlığa ayrılır.

Siyasi Nedenler

  • Bizansın Haçlı dünyasını kışkırtıcı politikası
  • Avrupalı kralların eski güçlerini özlemiş olmaları
  • Türklerin Akdeniz’deki varlıklarına son vermek
  • Fransız senyörlerin (derebeyleri) feodalite (derebeylik) sistemini yaygınlaştırmak istemleri
  • Şövalyelerin macera arayışları
Haçlı Seferleri Nedenleri
Haçlı Seferleri Nedenleri

Dini Nedenler

Haçlı seferlerinin nedenleri arasında dini nedenler de bulunur. Bu dini nedenler Hıristiyan dünyasının istek, amaç ve hedefleri doğrultusundaki sebeplerdir. Hıristiyan aleminin inanç esaslarına dayanan haçlı seferlerinin dini nedenleri aşağıdaki gibidir.

  • Hıristiyanlık dünyasının Papanın teşvikiyle yapılmış bu seferler aracılığıyla papanın siyasi gücünü arttırmak istemesi
  • Müslümanları elinde bulunan kutsal topraklar, özellikle de Kudüs’ün Haçlılarca alınmak istenmesi
  • Cennete girmek için Kudüs’ün ziyaret edilmesinin şart olduğu inancı

Ekonomik Nedenler

  • Fakir Avrupalıların zengin Müslüman topraklarında gözünün olması
  • Avrupalı soyluların topraklarını genişletmek istenmesi
  • Doğu ticaret yollarının ele geçirilmek istenmesi
Söz konusu Haçlı seferleri geniş bir zaman diliminde dört ayrı sefer şeklinde düzenlenmiştir. Bu seferlerin her birinin sebep ve sonuçları birbirinden farklı olmasının yanında ortak gaye müslümanların hakimiyetindeki Kudüs’ün Hıristiyanlarca alınmak istenmesidir. Haçlı seferleri nedenleri ve sonuçları ayrı ayrı ele alınacak olursa:

1. Haçlı Seferi (1096 – 1099)

1. Haçlı seferi Avrupa ve Anadolu tarihinde derin iz bırakan ve geniş bir yere sahip meşhur Haçlı Seferlerinin ilkidir. Sefer için düzenlenen orduların miktarı ve sonuçları bakımından en önemli ve en dikkat çeken haçlı seferidir. Bu sefer amacına ulaşan tek haçlı seferi olarak tarihe geçmiştir.

1. Haçlı Seferi Nedenleri

1. Haçlı seferi nedenleri bütünüyle büyük Haçlı ordusunun Kudüs’ü almak istemesi ve önemli konuma sahip bazı Anadolu topraklarını işgal etmek istenmesidir.

1. Haçlı Seferi Detayları

1. Haçlı Seferi 1096 ve 1099 yılları arasında gerçekleşir. Sefer için Papa II. Ürben ve Papaz Piyer Lermit’in teşvikiyle 600.000 kişilik düzenli bir ordu hazırlanır. Bu ordu Fransız senyörlerinden Godfruva dö Buyyon komutasına verilir. Bu ordu Anadolu’da İznik’i kuşatır. Bu sırada Malatya’yı kuşatan Anadolu Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan Haçlı ordusunu İznik önlerinde karşılar ve yapılan savaş sonucu I. Kılıç Arslan Anadolu içlerine çekilir. Yapılan bu savaştan zaferle çıkan Haçlılar Eskişehir’e doğru ilerler ve Eskişehir yakınlarında Dorileon Savaşı yapılır. Bu savaşı sayıca fazla olan Haçlılar kazanır. Bundan sonra Türkler gerilla yöntemiyle Anadolu’nun içlerine ilerleyen Haçlıları durdurmak için onları yıpratırlar. Haçlılar Antakya ve Urfa’yı işgal ettikten sonra Kudüs’ü ele geçirmişlerdir.

1. Haçlı Seferleri Sonuçları

  • Haçlı ordusu 600.000’den 40.000’e düşmüştür. Haçlı ordusundaki bu dikkat çekici kayıp önemli 1HaçlıSeferi sonuçları arasındadır.
  • Haçlılar Anadolu Selçuklu Devleti’nin başkenti olan İznik şehrini alarak Bizans’a vermişlerdir.
  • Anadolu Selçuklu Devleti’nin başkenti değişerek Konya olmuştur.
  • Haçlılar Antakya ve Urfa’yı ele geçirip buralarda Haçlı Kontlukları kurmuşlardır.
  • Kudüs’te Haçlılar tarafından Latin Krallığı kurulmuştur.

2. Haçlı Seferi (1147 – 1149)

2. Haçlı seferi kralların da katıldığı ilk haçlı seferi olmasıyla tarihte yerini almıştır.

2. Haçlı Seferi Nedenleri

2. Haçlı Seferi nedenleri Musul Atabeyi olan Nurettin Mahmut Zengi’nin birinci haçlı seferinde kaybedilen ve haçlıların eline geçen Urfa’yı geri almak istemesidir. Musul Atabeyinin bu isteği üzerine Hıristiyanların Avrupa’dan yardım istemeleri 2. Haçlı Seferine sebep olmuştur.

2. Haçlı Seferi Detayları

Haçlı seferlerinin ikincisi olan 2. Haçlı Seferi 1147 ve 1149 yılları arasında gerçekleşmiştir. Papanın çağrısı üzerine Fransız Kralı VII. Louis ve Almanya imparatoru III. Konrad 2. Haçlı Seferi ordularını yönetir ve onların komutasında haçlılar Anadolu’ya girerler. 1. Haçlı Seferinden elde ettikleri sonucun verdiği güvenle ilerleyen haçlı orduları Anadolu’da beklemedikleri bir dirençle karşılaşırlar. Anadolu Selçuklu Komutanı 1. Mesut yönetimindeki Türk orduları gösterdikleri bu dirençle onların başarı elde etmelerini engellemiş olurlar. Bu savaşı Türkler kazanır. Haçlılar çok küçük bir ordu ile Kudüs’e varırlar ama burada varlıklarını koruyamayıp ülkelerine geri dönerler.

2. Haçlı Seferi Sonuçları

Haçlı seferlerinin ikinci grubunu ifade eden 2Haçlı Seferi sonuçları Haçlılar cenahına göre olumsuz bir şekilde sonuçlanmıştır. Suriye’yi almak isteyen Haçlı orduları kıyıdan ve denizden Şam’ı kuşatmışlar ama başarılı olamamışlardır.

3. Üçüncü Haçlı Seferi (1189 – 1192)

3. Haçlı Seferi büyük Avrupa krallarının katılımdan ötürü “Krallar Savaşı” olarak da adlandırılır. Bu minvalde sefer Anadolu tarihinde ses getirdiği gibi Avrupa tarihinde de büyük bir ses getirmiştir.

3. Haçlı Seferi Nedenleri

  • 3. Haçlı Seferi nedenleri başında Kudüs’ün Müslümanların eline geçmesi gelir. Selahattin–i Eyyubi’nin yaptığı Hıttin Savaşında Kudüs kralını mağlup etmesi ve Kudüs’ü alması başlıca sebeptir.
  • Suriye’nin büyük bir bölümünün Haçlı istilasında olması da başka önemli sebeptir.

3. Haçlı Seferi Detayları

3. Haçlı seferi 1189 ila 1192 yılları arasında yaşanmıştır. Tarihe Krallar Savaşı olarak damga vurmuş 3. Haçlı Seferi sosyal hareketliliği Fransa Kralı Philippe Auguste, Alman Kralı Friederich Barbarossa ve İngiliz Kralı Arslan Yürekli Richard gibi Avrupa’nın önde gelen büyük liderleri katılımıyla gerçekleşir. Alman Kralı Friederich Barbarossa yönetiminde 100.000 kişilik bir Haçlı ordusu ile Anadolu işgal edilmek istenir. Kral, Silifke Çayından geçerken boğulur. Anadolu Selçuklu Devleti hükümdarı II. Kılıç Arslan bu orduyu ağır bir yenilgiye uğratır. Bu yenilginin akabinde Fransa Kralı Philippe Auguste ve İngiliz Kralı Arslan Yürekli Richard Akdeniz tarafından Akka’yı kuşatırlar. Fakat kuşatmanın sonrasında Fransa Kralı Philippe Auguste hastalanır ve ülkesine geri döner.

3. Haçlı Seferi Sonuçları

  • 3. Haçlı Seferi sonuçları haçlılar açısından olumsuz bir şekilde sonuçlanmıştır.
  • 1. İngiltere Kralı Arslan Yürekli Richard, Selahattin Eyyubi ile savaştı ve olumlu netice alamadı
  • 2. Hıristiyanlar Müslümanları yakindan tanıma imkanı buldu.

4. Haçlı Seferi (1202 – 1204)

Bütünüyle Haçlı ordusunu olumsuz yönde etkileyen 4. Haçlı Seferi amacı dışına çıkmıştır. Bizans İmparatorluğunun yıpranmasına sebep olmuştur. Bu sefer ile Hıristiyan aleminde popüler iki ayrı Hıristiyanlık mezhebi olan Katolik ve Ortodoksların aralarında kesin bir ayrılık vuku bulmuştur.

4. Haçlı Seferi Nedenleri

Papa 3. İnnocentius’un Kudüs’ü Müslümanların elinden almak istemesi ve Eyyubilerin Yafa ve Suriye’deki bazı şehirleri ele geçirmesi 4. Haçlı Seferi nedenleri olarak söz konusu sosyal hareketliliğin gerçekleşmesine zemin hazırlamıştır.

4. Haçlı Seferi Detayları

4. Haçlı Seferi 1202 ve 1204 yılları arasında olmuştur. Papa 3. İnnocentius Kudüs’e sahip olmak düşüncesiyle bütün Avrupa’yı bu konda sefere davet ve teşvik eder. Haçlı ordusunun komutası İtalyan Bonifacio’ya verilir. Mısır’ı hedefleyen Haçlı ordusu o sıralarda Bizans İmparatorluğundaki taht değişikliği yaşanmasıyla halk ayaklanır, Bizans İmparatoru ile oğlu öldürülür. İstanbulda çıkan isyandan ötürü ordunun hedefi İstanbul’a yönelir. Kasten değil doğal birtakım siyasi sebeplerden ötürü hedefin bu şekilde şaşmasından sonra 4. Haçlı seferi bundan sonra İstanbul şehri üzerinden bazı olaylara sahne olur.

İstanbul’un işgalinden sonra burada Bizans imparatorluğu yerine 1204 ila 1261 yılları arasında varlığını gösterebilmiş Latin imparatorluğu kurulur. Bu devlet Bizanslılar ve Bulgarlar tarafından yıkılır.

Diğer taraftan başarısızlıkla neticelenen 4. Haçlı Seferi sonrası Bizans orduları İznik ve Trabzon’a yerleşir. Bu iki şehirde iki ayrı devlet kurulur. İznik’te İznik Devleti, Trabzon’da da Trabzon İmparatorluğu kurulur. İznik devleti 1261 yılında başarısız haçlı seferinden sonra İstanbul’da kurulmuş olan Latin İmparatorluğunu yıkıp bölgede tekrar Bizans İmparatorluğunu canlandırır.

Bu sırada tarih sahnesinde varlığını gösteren Bizans İmparatoru Aleksi Paleolog İstanbul’da tekrar Bizans İmparatorluğunu kurar. Trabzon İmparatorluğu ise yıllar sonra Fatih Sultan Mehmet’in 1461 yılında Trabzon’u fethedinceye kadar varlığını sürdürmüştür.

4. Haçlı Seferi Sonuçları

Hıristiyanlık aleminin tarihe mal olmuş olayı Haçlı Seferlerinin sonuncusu 4. Haçlı Seferi sonuçları itibariyle amacından sapmıştır.

  • İstanbul işgal edildi.
  • İstanbul’da Bizans İmparatorluğu değil Latin İmparatorluğu kuruldu.
  • Bu Haçlı seferinden en karlı çıkan millet Venedikliler olmuştur. Akdenizin en önemli adaları gemilerinin nakliye ücreti karşılığında Venediklilere verildi.
  • Bizans İmparatorluğunun hanedan üyeleri İstanbul’dan ayrılarak İznik ve Trabzon’da iki farklı devlet kurdular.

Haçlı Seferleri Sonuçları

Haçlı seferleri sonuçları siyasi, dini, ekonomik ve kültürel açıdan Anadolu ve Avrupa tarihine derin izler bırakmıştır. Öyle ki söz konusu haçlı seferleri sonuçları etkileri günümüze kadar devam etmiştir.

Haçlı Seferleri Sonuçları
Haçlı Seferleri Sonuçları

Siyasi Sonuçlar

  • Çok uzun vadede yaşanmış bu seferler milletleri ve devletleri etkilemiştir.
  • Derebeylik (feodalite) rejimi zarar görmüş ve zayıflamıştır.

Dini Sonuçlar

  • Hıristiyanlar ile Müslümanlar birbirlerini tanıma imkanı bulmuşlardır.
  • Avrupalı milletleri İslam medeniyetini tanımış ve ondan istifade etmişlerdir.
  • Avrupalılar çok istedikleri Kudüs’ün sahibi olamamışlardır.

Ekonomik ve Kültürel Sonuçlar

  • Pusula, kağıt, matbaa ve barut gibi icatların kullanım coğrafyası genişlemiştir.
  • Oldukça geniş bir coğrafi hareketlilik olduğundan bilimin gelişmesi için de ortam hazırlanmıştır.
  • Avrupa dünyasının kültür hayatı canlanmıştır.

Haçlı seferleri sonuçları bakımından sadece Avrupa’yı ya da sadece Anadolu’yu etkileyen veya bir milleti değil hem batı hem doğudan milletleri etkisi altına almış, sonuçları itibariyle derini tarihi izler bırakmış hem sosyal hem siyasal hem de dini bir sosyal hareketlilik olmuştur. 



Tunguska Olayı Nedir, Tunguska Olayı Sırrı..


Tunguska Olayı Nedir, Tunguska Olayı Sırrı

    
Tunguska Olayı Nedir, Tunguska Olayı Sırrı
Tunguska Olayı Nedir, Tunguska Olayı Sırrı

Tunguska, Rusya’nın Krasnoyarsk Krayı bölgesinde yer alır. Yaşanan Tunguska olayı başta bilim adamları olmak üzere Dünyadaki birçok insanın dikkatini çekmiştir.

Tunguska Olayı

Sibirya’nın orta kesimlerinde bulunan Podkamennaya Tunguska Irmağı yakınlarında meydana gelen büyük gök patlamasına Tunguska Olayı adı verilmiştir. Tunguska Olayı, 30 Haziran 1908 yılında meydana gelmiştir. Patlamanın şiddeti, yaklaşık 10-15 megatonluk bir dinamit kütlesinin patlama şiddetiyle aynı değerde ölçülmüştür. Patlamaya bir kuyruklu yıldız parçasının veya asteroitin havada patlamasının sebep olduğu düşünülmektedir. Ancak bu kesinleşmiş bir bilgi değildir. Ortaya atılan varsayımlara göre cisim atmosfere yaklaşık 100.000 km/sa hızla girmiştir ve ağırlığı 100.000 ile 1.000.000 ton arasındadır.


Patlama bölgesine inceleme yapmak için ilk olarak Rus bilim adamı Leonid Alekseyeviç Kulik gitmiştir. Lenoid, bölgeyi 1927-1930 yılları arasında incelemiştir. Patlamayı uzaktan gözlemleyen kişiler bir ateş topu gördüklerini sonrasında ise yer sarsıntısıyla beraber sıcak rüzgarların oluştuğunu dile getirmişlerdir. Patlamanın sebep olduğu sismik dalgalar, Avrupa’daki sismograflar tarafından saptanmıştır.

Tunguska Olayı Nedir

Tunguska Olayı yaşandığından bu yana birçok kişinin aklında “Tunguska Olayı nedir?” sorusu belirmiştir. Bilim adamları Tunguska Olayı hakkında çeşitli araştırmalar yapmışlardır.

Tunguska Olayı, Tunguska Nehri civarındaki yaşanan büyük patlamaya verilen isimdir. Takvimler 30 Haziran 1908’i gösterirken Tunguska bölgesinde atmosfere dev bir alev topu giriş yapmıştır. Bu alev topu atmosfere büyük bir hızla giriş yaptığı için oldukça büyük bir patlamaya sebebiyet vermiştir. Bu patlamanın şiddetinin büyüklüğü o kadar fazlaydı ki kuzey doğuya doğru uzanan, yaklaşık 600 kilometre uzunluğa sahip tayga ormanını dümdüz bir hale getirmiştir. Patlama sadece bu ormanda değil Dünya’nın tüm noktalarında hissedilmiştir. Tunguska Olayı, tam 3 gece boyunca kuzey yarım kürenin aydınlık olmasına sebep olmuştur. Ayrıca NASA tarafından yapılan açıklamalara göre bu patlama Dünya’nın manyetik alanında değişimler meydana getirmiştir. Bunun yanı sıra tüm Dünya’yı etkisi altına alan akustik ve sismik dalgaların oluşumuna sebep olmuştur.

Tunguska Olayı Nedir
Tunguska Olayı Nedir

Patlamada bir kısmı hala gizemini koruyan birçok ilginç olay bulunmaktadır. Tunguska halkı patlamayı yaşamış olmasına rağmen bölgede bu patlamadan dolayı ölen kimse bulunmamaktadır. Ancak patlamanın şiddetinin etkisiyle bölgede bulunan kişilerde aşırı korku vakaları, bayılmalar ve akıl kayıpları yaşanmıştır. Patlamanın yaşandığı dönemde Rusya’da yaşanan siyasi olaylar nedeniyle patlama gereken ilgiyi görmemiştir. Sadece yerel gazetelerde patlamaya yer verilmiştir. Ancak yıllar sonra sadece Rusya’dan değil, Dünya’nın çeşitli yerlerinden gelen birçok bilim adamı bölgede inceleme yapmıştır. Bilim adamlarının araştırmalar esnasında hiçbir krater izine rastlamamaları olayın daha da gizemli hale gelmesine neden olmuştur. Çünkü kraterin oluşmaması, patlamaya bir gök taşının sebep olduğunu işaret ediyordu.


Tunguska Olayı olarak adlandırılan patlamanın sebepleri günümüzde hala tam olarak bilinememektedir. Bölgede inceleme yapan bilim adamları çeşitli teoriler üretmişlerdir.  Bu teorilerden en yaygın olanı hızla gelen bir kuyruklu yıldızın, Dünya’nın atmosferine fazlasıyla yakın bir şekilde geçip dünyaya çarpması ve bu sebeple de parçalanmasıdır.

Tunguska Olayı Sırrı

Tunguska Olayı, günümüzde hale gizemini korumaktadır. Bölgeye giden bilim adamları “Tunguska Olayı nedir?” diye sürekli sorgulamışlar ancak bu soruya hala kesin bir cevap bulamamışlardır.

Tunguska Nehri civarında yaşanan patlama, 20. Yüzyılın en gizemli kozmik sırrı olarak anılıyor. Patlama, bölge halkında can kaybına sebep olmasa da birçok hayvanın ölümüne sebep oldu. Patlama sonucunda meydana gelen ısının sonucunda ren geyiği sürüleri, çeşitli hayvanlar ve belki de milyonlarca bitki telef oldu. Patlamayı ilginç yapan şeylerden biri de patlamanın ardından ne gama ışını ne de bir nükleer serpinti izine rastlanmamasıdır. Olayın üzerinden 100 yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen bölgeye giden bilim adamları hala bir teori üzerinde birleşememişlerdir.

Tunguska Olayı Sırrı
Tunguska Olayı Sırrı

Tunguska’da yaşanan patlamaya göktaşının sebep olduğu düşünülse de bu bilimsel bir veriye dayanmamaktadır. Bölgede inceleme yapan bilim adamlarından biri olan Alexei Zolotov’un bölgeye düşen nesnenin meteor olmadığına dair kanıt niteliği taşıyan bir etüdü bulunur. 1970 yıllarında patlamanın sebebinin göktaşı değil, bir kuyruklu yıldız olduğu düşünülüyordu. Fakat bu düşünce de bilimsel verilere dayanmıyordu. Yapılan incelemeler sonucunda patlamanın yaşandığı tarihte hiçbir kuyruklu yıldızın rotasının Dünya’nın yakınından geçmediği saptandı.

Görgü tanıkları, patlamaya sebep olan şeyi dev bir alev topu olarak nitelendirmişledir ve bu alev topunun güneşten bile daha parlak olduğunu ifade etmişlerdir. Patlama, dev ağaçları bile kibrit çöpü gibi yere sermiştir. Hayvanlar yanarak can vermiştir. Tunguska Olayı sonrasında bölge, adeta kömürleşmiş bir çöle dönüşmüştür.


Tunguska Olayı sonrasında tam 19 sene boyunca kimse bu bölgeye yaklaşamamıştır. Bölgede yaşayan halk da başka yerlere göç etmiştir. Göç etmeyen az sayıdaki insan da çeşitli hastalıklara yakalanmış ve bunun sonucunda çoğu ölmüştür. Sovyet yönetimi ilk olarak 1927 yılında araştırma yapması için Leonid Alekseyeviç Kulik adlı maden bilimciyi bölgeye göndermiştir. Kulik, bölgeye tam 6 kez araştırma yapmak için gitmiştir. Bu araştırmalarında bölgede herhangi bir göktaşı izine rastlamamıştır. Ancak araştırmaları esnasında uzaydan düştüğü düşünülen çeşitli küçük parçalara rastlamıştır. Bölgede göktaşı bulunamamasının ardından olay hakkında yeni tartışmalar ortaya çıkmıştır.

Kulik’in yanı sıra bölgeye zaman içerisinde birçok bilim adamı incelemeye yapmaya gitmiştir. Ancak bu incelemeler sonucunda kesin bir sonuca varılamamış, tam tersi farklı teoriler ortaya çıkmıştır. Tunguska Olayı sırrı günümüzde hala gizemini korumaya devam etmektedir.

    



Zaza Ne Demek, Zaza Nedir ..?

Zaza Ne Demek, Zaza Nedir Kısaca

Zazalar, yoğun olarak Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde varlığını devam ettiren ve İranî diller grubuna ait bir dil olan Zazaca’yı konuşan, 4-5 milyon nüfusa sahip etnik topluluktur. Nüfus yoğunluğu olarak üçüncü sırada olmalarıyla Türk toplumunda önemli bir yer tutmaktadırlar. Bu makalede Zazalar kimdir, Zaza ne demek kısaca açıklanarak Zazalar hakkında detaylı bilgi verilecektir:

Zaza Ne Demek

Türk Dil Kurumu (TDK), farklı yörelerde zaza kelimesinin şu anlamlara geldiğini bildirmektedir:


  1. Ardanuç / Artvin yöresinde yabani, kaba, ilkel
  2. Nizip / Gaziantep yöresinde kekeme
  3. Kütahya’da argo olarak pezevenk
  4. Çorum merkezde kaba konuşan anlamları için kullanılır.
  5. Ayrıca Çorumlu Mecitözü ilçesinde de dilsiz anlamında kullanılmaktadır. Görüldüğü gibi kelime ülkemizde her yörede farklı anlamlara gelebilmiştir. Bu manalarla kastedilen Doğu ve Güneydoğu yörelerimizdeki bu topluluğa hakaret etmek değil, sadece sesleri aynı, manaları farklı kelimeler olmasından dolayıdır.



Zaza Nedir

Zazalar etnik bir ırk olup bazıları tarafından Türk, bazıları tarafından Kürt olarak adlandırılır. Bazı eski kaynaklarda Zaza’lara Dümbeli denildiği gibi, dillerine bakılarak «Gûran» da denilmektedir. Gûran ise Gûrî’nin çoğaltılmış şekli olup aldığı «an» eki yardımıyla bu şekli almıştır.

Araştırmacılar bu bilgilere dayanarak Zazaların Türk kökenli olduklarını söylemişlerdir. Bunlardan meşhur tarihçi İbni Haldun, Gurilerin Türklüğünün kesin olduğunu söylemiştir. M. Şerif Fırat’ın «Doğu İlleri ve Varto Tarihi» isimli eserinde Zazaların Türk olduğuna dair deliller verilmiştir. Zazalar, yaşadıkları bölgelerde aşiret sistemini sürdürmektedir. Örneğin Siverek’te yaşayan ZazaIar, beş aşirettir: Karanlı, Bucak, Kırvar, Hasaran ve Bapviran Boyları.


Zazaca Nedir

Zazaca, ülkemizde yukarı Fırat ve Dicle havzasında yaşayan Zazaların (yaklaşık 4-6 milyon kişi) konuştuğu dildir. Türkçe ve Kürtçeden sonra toplumda konuşulan üçüncü dil zazacadır. Ancak bazı araştırmacılar Zazaca ve benzeri etnik dilleri ölüm döşeğindeki hastalara benzetmiş, yani korunmamaları ve genç nesil tarafından kullanılmamaları sebebiyle yok olduklarını söylemişlerdir. Zazacanın en yoğun konuşulduğu bölgeler Tunceli’nin Dersim ilçesi, Bingöl, Elazığ, Erzincan ve Diyarbakır’dır.

Bunlar kadar yaygın değilse de Sivas’ın doğusunda bulunan Koçgiri ve Kangal, Divriği, İmranlı, Zara, Ulaş, Hafik’te, Muş’un Varto’sunda, Siirt’in Baykan ilçesinde, Erzurum’un Hınıs, Tekman, Aşkale ve Çat’ında, Tokat’ın Almus’unda, Malatya’nın Pötürge ve Arapkir’inde, Gümüşhane’nin Kelkit ve Şiran’ında, Adıyaman’ın Gerger ilçesinde, Urfa’nın Siverek ilçesinde, Ardahan’ın Göle ilçesinde, Bitlis’in Mutki ilçesinde, Kayseri’nin Aksaray ve Sarız ilçelerinde, Kars’ın Selim ilçesinde de konuşulmaktadır.

Almanya’da Zaza dili üzerine çalışmalar yapan bir enstitü kurulmuştur. Ülkemizde senelerdir ekranlarda olan Kurtlar Vadisi isimli dizideki Zaza karakterine bu dil kullandırılarak bir parça bu dilin tanınmasına katkı sağlanmıştır. Günümüzde kültürü gelecek nesillere aktarmada medyanın kitaplardan daha fazla etkisi olduğu kaçınılmaz bir gerçektir. Ancak karakterin çizdiği profil için aynı olumlu yorumları yapmak mümkün değildir.


Zazaların Tarihi

Zazalarla ilgili ilk tarihi bilgilere Pers kralı Dara’nın Behistun (Bisutun) adlı Farsça yazıtlarında (M.Ö. 5. yüzyıl/ 520) rastlanmaktadır. Yazıtlarda yukarı Fırat havzası için Zāzāna tabiri kullanılmıştır. Bir diğer kaynak ise ‘Kureyş Şeceresi’ denilen Hicri 730 yılından günümüze ulaşan deri dokümandır. Bu dokümanda birkaç Zaza aşiretinin adı zikredilmektedir.

Zazaların Ermeni kaynaklarında geçen ismi ise Dlmik’tir. Kendilerini kürt olarak tanımlayan Zazalar kürt komşuları için Kurmanc ve Kırdasi isimlerini kullanırlar. Zazaların yaşadığı bölge konumu itibarıyla yüzyıllardır savaşlara tanık olmuş bir bölgedir. Bu nedenle bölgeden yapılan göçler günümüze kadar sürmüş, bu da Zazaların kendi kültürlerini büyük ölçüde yitirmesine neden olmuştur.

Zazaların Dini Nedir

Zazaların dinî inançları, yaşadıkları bölgelere göre farklılık göstermektedir. Örneğin memleketi Dersim, Koçgiri, Erzincan, Kuzey Bingöl, Tekman, Hınıs, Varto, Çat, Sarız, Selim, Göle ve Selim olan Zazalar Alevilik inancına bağlıdır. Bunların dışında kalan yerlerde yaşayan Zazalar ise çoğunlukla Sünni’dir.

zaza ne demek
zaza ne demek

Sünni olan Bingöl merkez, Elazığ, Genç, Hani, Solhan, Lice, Kulp, Ergani, Eğil, Silvan, Baykan, Dicle, Hazro ve Mutki gibi merkez yerleşim alanlarındaki Zazalar Sünniliğin Şafiilik koluna mensuptur. Hanefi olan Zazalar ise çok az olup Siverek, Çermik, Çüngüş, Gerger, Aksaray ve Maden Hanefi Zazaların yerleşim yeridir.

Dersim’de anadilleri Zazaca olan Ermeniler, Gerger’de Zazaca konuştukları bilinen Süryani köyler de vardır. Etnolog Peter Alford Andrews Türkiye’de Etnik Gruplar ismini verdiği çalışmasında Zazaları Kürtlerden ayrı bir etnik grup olarak tanımlamaktadır.


Ayrıca ülkemizde de Zazaların bağımsız bir etnik grup olarak değerlendirildiği çalışmalar vardır. Bunların bazısı doktora tezi, bazısı ise bilimsel makaleler olup şunlardır:

  • Kahraman Gündüzkanat (1997),
  • Kazım Aktaş (1999),
  • Selahattin Tahta (2002),
  • Hülya Taşçı (2006),
  • Gülsün Fırat (2010).

Birçok tarihî kaynakta ise Zazalar Kürt olarak tanımlanmakta, nadir bazı kaynaklarda Türk oldukları iddia edilmektedir. Ayrıca onları inançlarına göre Alevi Zazalar ve Sünni Zazalar olarak iki gruba ayırmaktadır. Zazalar kendilerini çoğunlukla etnik veya dini kökenleriyle tanımlamaktadırlar. Örneğin Koçgiri’dekiler kendilerini Zaza, dillerini Zazaki diye tanımlarlar.

Özellikle siyasî gelişmelerin etkisinde kalan genç kesim kendilerini Zaza, Kürt, Türk, Alevi gibi farklı isimlerle tanımlayabilmektedir. Dersim ve Erzincan’da Tırk kelimesiyle Sünni Türkler, bazen de bütün Sünniler kastedilir.

Bu makalemizde Zaza nedir ele alınmış ve Zazaların tarihî ve dini yapısı konusunda bilgi verilmiştir. Uzun yıllardır Türkiye’nin farklı büyük şehirlerine göç eden Zazalar olduğu gibi, başta Almanya olmak üzere Hollanda, Fransa, Avusturya, İsveç ve İsviçre gibi Avrupa ülkelerine yerleşen pekçok Zaza vardır.

Monday, November 30, 2020

Popülizm Nedir, Popülist Ne Demek..?

Popülizm Nedir, Popülist Ne Demek

    
Popülizm Nedir, Popülist Ne Demek
Popülizm Nedir, Popülist Ne Demek

Popülizm Nedir

Sözlüklerde popülizm nedir diye araştırılacak olursa, kısaca halk ile ilgili her şeyi yüceltme eğilimi ve bu yöndeki davranışlar şeklinde bir açıklama görülür. Çok kaba bir tanımla popülizm halka yağcılık yapmak denebilir. Bunu da daha çok toplumdaki seçkin bir kesim ve politikacılar yapmaktadır. Popülizm yapan kişiler, ağırlıklı olarak toplumun çıkarlarının bastırıldığını ve engellendiğini savunarak, devletin insanların yararına ve toplumun gelişmesi amacı ile kullanılması gerektiğini ileri sürmektedir. Popülizm bu bakış açısı ile siyasi bir felsefe veya bir söylem şeklidir.

Demek ki popülizm nedir sorusuna verilecek en doğru cevap, halkın çıkarlarına, önyargılarına, hayal kırıklıklarına ve öfkelerine seslenme şekli olduğudur. Aslında popülizm herhangi bir ideoloji veya bir program değildir. Ancak genel olarak politikacılar, sadece oy kazanmak ve seçilmek duygusu ile çok fazla popülist söylemlerde bulunmaktadır.


Hümanizm nedir.?

Popülizmin Tarihsel Geçmişi

Popülizmin tarihi geçmişine bakarsak, on altıncı yüzyıla kadar uzanmak gerekir. Ama son son yıllarda daha çok Batı demokrasilerinde politikacılar bir söylem şekli olarak popülist ifadelere sıkça başvurmaktadır. Öyle ki popülizm, bugünün en popüler kavramlarından biri olmuştur. Tabii popüler olmakla popülist olmak aynı şeyler değildir.

Uzmanlar, son 150 yıl içindeki gelişmelere ve yaşananlara bakarak, popülizmin üç farklı şekilde kendini gösterdiğini savunmaktadır. İlk olarak on dokuzuncu yüzyıl biterken ortaya çıkan tarımsal popülizmdir. İkincisi yirminci yüzyıl ortalarında Latin Amerika’da ortaya çıkan sosyo-ekonomik popülizmdir. Üçüncüsü ise yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde yaşanan yabancı düşmanlığı popülizmidir. Bu popülizm, Hitler, Mussolini ve Franco gibi diktatörlerin iktidara gelmelerini sağlamıştır.

On dokuzuncu yüzyıl biterken, iki popülist görüş dikkat çekmektedir. Bunlardan biri ABD’de halkın hareketi, diğeri ise Rusya’da sosyal-devrimci hareket. Birbirinden bağımsız gelişen her iki hareket de, sanayileşme ve şehirleşme ile değişen ekonomik ve toplumsal düzene tepki ifade etmektedir.

Ancak popülist söylemler, sadece sol veya sağ görüşün tekelinde olan birşey değildir. Örneğin, Latin Amerika ülkelerine bakılacak olursa, genelde sol görüşlü siyasiler, Avrupa ülkelerine bakılacak olursa genelde sağ görüşlü siyasiler söylemlerinde popülizme daha çok yer vermektedir.

Ülkemizde de durum per farklı değil. Bir sol parti olan CHP’nin halkçılık ilkesi ile, merkez sağ bir parti olan AKP’nin milli irade ve halk ne derse o olur söylemleri, tamamen popülizm yaklaşımları temsil etmektedir.

Sosyalizm nedir.?

Popülizm Ne Demek

Popülizmin tek bir tanımlaması bulunmuyor. Ancak her ne şekilde tanımlanırsa tanımlansın popülizm ne demek dendiği zaman akla, kasıtlı olarak insanlara hitap eden ve onları belli bir gruba karşı yan yana getiren politik bir yaklaşım gelmektedir.

Popülizm’in ne olduğu üzerine kitaplar bile yazılmaktadır. Bunun son örneği Prof. Jean-Werner Müller tarafından kaleme alınan “Popülizm Nedir” başlıklı bir kitaptır. Yazar, popülizmin hemen her devirde görüldüğünü belirtiyor, ancak bugünün popülizm anlayışını farklı değerlendiriyor. Günümüzde popülizm demokrasinin temsil ilkesini benimsemektedir, ama popülist yaklaşımlar sergileyen ve gücü elinde tutanlar, halkın tek temsilcisinin kendileri olduklarını savunmaktadır. Böyle olduğu için de popülizm, kendi dışındaki bütün görüş ve akımları yasadışı görmektedir. Bu durumun doğal sonucu çoğulculuktan yana olmamaktır. Yazar seçimleri kaybeden Fransız Le Pen ve Macar Orban’ın, popülist bir siyaset ile, aslında seçimleri kaybedenin kendileri değil, milletin olduğunu iddia etmişlerdir.

Yazara göre popülistler halkın kararlara katılmasını ve referandumu savunurlar, ancak toplum iradesinin serbestçe oluşmasını istemezler. Çünkü halk iradesi demek kendi iradeleri demektir. Ayrıca yazar, biraz da iddialı bir yaklaşımla popülistlerin topluma baskı yaptıklarını ve onları dışladıklarını savunuyor. Kısaca kitapta popülizmin, demokrasiyi iyileştiren ve devleti halka daha yakın hale getiren bir akım olmadığı vurgulanmaktadır.



Aynı çerçevede Amsterdam Üniversitesi’nden bir yetkili de Popülizmi Ölçmek başlıklı bir araştırma yapmıştır. Bu araştırma sonuçları da oldukça ilginçtir. Avrupa’da popülist söylemlerde, biz ve onlar ayrımı, kendilerini halkın temsilcisi sayan ifadeler ve antielitist ve dışlayıcı konuşmalar dikkat çekmektedir.

Gerek bu araştırma, gerekse yapılan başka araştırmalar popülizmin, genel olarak çoğulculuk karşıtı olduğunu ortaya koymakta ve plebisiter yönüne, yani belli bir dönemde iktidarı fiilen ellerinde bulunduranlara dikkat çekmektedir. Çünkü Avrupalılar birgün, Avrupalı olmayanlar dışarı derlerse bu tam bir popülist söylem olur. Ama diğer yandan bu durumda demokrasi katledilmiş olur. Demokrasi ve popülizm bu açıdan birbirine ters kavramlardır. Hak ve özgürlükler, demokrasinin gerçekten var olduğu ülkelerde, çoğunluk iradesinin üzerindedir. Son günlerde popülist söylemleri ile en fazla dikkat çeken kişi, ABD başkanı Trump’dır.

Popülist Ne Demek

Popülizm kelimesinin köken Latince’dir ve halkçılık anlamına gelmektedir. Ancak günümüzde daha çok halk ile elitler arasında yaşanan bir mücadeleyi ifade etmektedir. Popülist ne demek merak ediliyorsa, popülizm tanımından hareketle, halkı ve halkla ilgili şeyleri yücelten kişi veya görüş olduğu söylenebilir.

popülizm nedir
popülizm nedir

Popülizm, toplumun yönetim şekline göre iki farklı şekilde kendini göstermektedir. Eğer ülke tek bir siyasi lider tarafından yönetiliyorsa, popülizm toplumda halkı temsil etme özelliği ile demokratik iradenin güçlenmesine imkan yaratır. Ancak çoğulcu toplumlarda popülizm, daha çok gerilim ve kutuplaşma yaratır ve çatışmaya yol açar.

O zaman popülistler için şunu söylemek yanlış değildir: popülistler, bir öteki veya karşıt taraf yaratan, kendisine destek veren kitleyi güçlendiren ve kendi siyasal argümanlarını dayatan kişilerdir. Yukarıda örnekleri verilen, Avrupa ülkelerinde Avrupalı olmak savı ile yabancı düşmanlığı çerçevesinde siyaset yapan popülistler ile, Latin Amerika ülkelerinde varlıklı ve üst sınıf elitlere karşı ezilen insanları savunan ve antielitist siyaset yapan popülistler hiç de farklı değildir. Oysa bir taraf sağcı ve faşist ideolojiyi, diğer taraf ise solcu ve sosyalist ideolojiyi temsil etmektedir. Ama her iki şekilde de popülistler halktan yana olduklarını ve diğer tarafın halkın çıkarlarına ters düştüklerini söylemektedir. Kısaca popülistler söylemlerini, gerçek halk ile ötekinin kutuplaşması üzerine kurmaktadır.

Sonuç

Kısaca tekrarlamak gerekirse, popülizm demokrasi içinde ortaya çıkmış ve gelişmiştir, ancak zaman içinde demokrasiyi hedef almıştır. Siyasiler genel olarak, demokratik sistem içinde ortaya çıkan çeşitli bunalımlarda, toplumun karşılanamayan gereksinmelerinden hareketle yeni vaatlerde bulunmakta, iktidar olabilmek ya da iktidarını sürdürebilmek adına çeşitli stratejiler kullanmakta ve toplumun kutuplaşması pahasına söylemlerinde keskin olabilmektedir. Popülist söylemler ve davranışlar, görünürde halk için olsa da aslında temel amaç gücü elde tutabilmektir.

Günlük yaşamda popülizm ifadesi çok fazla dillenmektedir. Özellikle 1980’li yıllardan itibaren Avrupa’da aşırı sağ partilerin güçlenmeye başlamaları ile popülizmin yükselişi hız kazanmıştır. Kimilerine göre popülizm bir ideoloji olarak kabul edilirken, kimilerine göre de bir siyasal iletişim yöntemidir.

Yahudilik

    Yahudilik

    Yahudilik, yakın doğuda yaşamış olan İsrailoğulları ve İbranilere dayanan etnik kökensel bir dindir. 

    Yahudi ismi Yakup Peygamberin on iki oğlundan biri ve İsrail’in on iki oymağından biri olan “Yahuda” isminden gelmektedir. Yahudi sözcüğünün Türkçedeki karşılığı Arapçadan gelen “Yehudi” kelimesine dayanmaktadır. Ülkemizde Yahudilere Musevi denilmesinin sebebi ise Musa Peygamberin soyundan geldiklerine inanıldığı içindir. Yahudiliğin sözlük anlamı ise “yahuda tarikatına üye olan” “İsrail soyundan gelme” veya “Yahudi dinine ait olan biri” veya “dini Yahudi olan biri” olarak tanımlanmaktadır. 

  • Merneptah Steli

    M.Ö. 1200 yıllarına ait olan “Merheptah Steli” tarihteki ilk tek Tanrılı din olan Yahudiliğin binlerce yıldır İsrail diyarında yaşadığına kanıt olarak gösterilen tek metindir. Tarihte kuruldukları ilk dönemde Biblik Yargıçlarının kontrolünde yönetilmişlerdir. Yahudiler daha sonra Kral Davut’un Kudüs’ü İsrail ve Yehuda Birleşik Krallığının başkenti yapmıştır. On iki İsrailoğlu Kabilesini buradan yönetmiş bunun dışında da dönem dönem bağımsız bir şekilde yaşamıştır.

    M.Ö. 970 yılında, Davut Peygamberin oğlu olan Süleyman Peygamber İsrail Kralı olmuştur. Kral olduktan sonra Kutsal Tapınağı inşa ettirmiş ve daha sonra kuzeydeki on kabile İsrail Krallığından ayrılmıştır. M.Ö. 722’de Asurluların bu toprakları işgal etmesiyle birlikte Yahudiler bu topraklardan sürgün edilmişledir. Yahudiliğin diğer Krallığı olan Yehudalar’ın da Babilliler tarafından fethedilerek Kudüs Tapınağını yok etmeleriyle Yahudiler bu bölgeden de kovulmuşlardır.

    Sürgünde geçen elli yılın ardından Pers Kralı olan Büyük Kiros Yahudilere, Kudüs’e geri dönmeleri ve kendi topraklarında yaşamalarına için izin vermiştir.

    İkinci Tapınağın inşası Birinci Tapınağın yıkılmasından 70 yıl sonra I. Darius Hükümdarlığı zamanında tamamlanmıştır. M.Ö. 152 yılında Haşmonayim Krallığını kuran Mattathias Kudüs’ü bir defa daha başkent yapmıştır. Haşmoniyam Krallığı yüz yıldan fazla ayakta kalmışsa da, gücünü artıran Roma imparator ’nun tahta geçirdiği Herod’un Krallığında kontrol Roma Devletinde olmuştur. M.S 70 yılındaki Yahudi-Roma Savaşları’nı başlatan birinci ayaklanma da, M.S. 135 yılındaki Bar Kohba Ayaklanması sonrası Yahudilerin yaşadığı yenilgiler hem kopuntu hem de sürgün edilen insan sayısını büyük bir oranda artırmıştır. Çok sayıda Yahudi İsrail diyarını terk etmiş ve birçoğu da Roma tarafından esir edilerek ülkenin dört bir yanında köle olarak satılmıştır.

    Bu dönemden sonra Yahudiler başta Avrupa ve Ortadoğu olmak üzere daha sonra Kuzey Amerika’ya yayılmışlardır


  • Hahamlar kişinin Yahudi olabilmesi için Yahudi yasa ve gereklerini yerine getirmesi gerekip gerekmediğini söyler. Hahamların düşüncelerine göre bir Yahudi Tanrıya inanmasa dahi, Yahudi olmaya devam edebilir. Başka Hahamlara göre bu görüş değişmiştir. Çağın en büyük Yahudi bilginlerinden biri olan Haham “Moşe Ben Maimon’un” imanın 13 ilkesini kabul etmedikçe Yahudi olamayacağını bildirmektedir. İmanın ilkelerine aykırı davranan bir Yahudi biyolojik olarak Yahudi olsa dahi gerçek Yahudilikle bir alakası yoktur. Yahudiliğin kutsal beş kitabında Yahudi olarak kabul edilen “Avram” bir İbrani olarak belirtmektedir.     


  • Günümüzde birçok insan bir kişinin Yahudi olması için; on iki oymağının hangisinden gelirse gelsin fiziksel olarak İbrahim, İshak ve Yakub soyundan gelen herkes olması gerektiğini kabul etmektedir. Dünyada Yahudiler arasında çoğunluk olarak İsrailoğulları’nın olduğu bilinmektedir.

    Tarihte yapılan sürgünler ve kopuntularla ülkelerinden ayrılan Yahudiler dünyanın çeşitli yerlerinde farklı fikirleri olan dini gruplar oluşturmuşlardır. Fakat bu grupların arasındaki mesafenin fazla olması bu grupları kopuklaştırmış ve hatta günümüzdeki Yahudi inançlarındaki gerek dini gerekse kültürel farklılıklar çeşitli bölgelerde benimsenmiş olan kültürlerin Yahudiliğe adapte olmasıyla şekillenmiştir. 


  • Yahudiliğin beş temel mezhebi bulunmaktadır; bunlar sırasıyla Ortodoks, Muhafazakâr, Reformcu, Yeniden Yapılandırıcı ve Hümanistliktir. Her mezhebin gerekleri ve inançları farklı olmasına rağmen Yahudiliğin temel prensiplerini şöyle sıralayabiliriz. Tanrı var olan her şeyin yaratıcısıdır. Tanrı birdir ve bedensizdir. Evrenin mutlak yöneticisi olarak sadece ona tapılmalıdır. İbrani kutsal kitabının ilk beş kitabı tanrı tarafından Hz. Musa’ya indirilmiştir. Bunlar gelecekte değiştirilmeyecek ve bunlara yenisi eklenmeyecektir. Tanrı, Yahudi milletiyle peygamberler vasıtasıyla iletişim kurmuştur. Tanrı insanların davranışlarını yönetir; onları yaptıkları iyiliklerden dolayı ödüllendirir ve yaptıkları kötülüklerden dolayı cezalandırır.

    Hristiyanlar ve Yahudiler aynı kutsal kitaba inanmalarına rağmen inançlarında birtakım farklılıklar göze çarpmaktadır. Yahudiler genel olarak hareketleri ve davranışları önemli sayarak; inançların davranışlardan kaynaklandığına inanırlar. İnancın önemli olduğu ve davranışın inançla şekillendiğini savunan muhafazakâr Hristiyanlar ise bu görüşe karşı çıkmışlardır.

    Yahudi inancı, Hristiyanlığın inandığı, Âdem ve Havva’nın cennetten kovulmalarına neden olan günahı bütün insanların taşıdığı fikrini kabul etmezler. Yahudiler tanrının yarattığı dünyada ve insanlarda iyiliğin var olduğuna inanırlar. Yahudiler Mitsvot (ilahi buyrukları) yerine getirerek tanrıya daha da yakınlaşacaklarına inanırlar. Yahudi inancına göre Tanrıyla aralarında var olacak aracıya inançları yoktur ve ihtiyaçları da yoktur. Tanrının mesh edilmesi anlamına gelen “Mesih” gelecekte gelerek Yahudileri tekrar bir araya toplayacaktır. Bu inanışa göre o sırada ölüler toplu olarak dirilecektir.

    İ.S. 70 yılında Romalılar tarafından yıkılan Yeruşalim’deki Tapınaklar yeniden inşa edilecektir. Yahudilik inancındaki Hz. İsa ile ilgili çeşitli fikirler bulunmaktadır. Bazısı İsa’yı bir ahlak öğretmeni olarak görürken bazısı ise sahte bir Peygamber veya Hristiyanlığın bir putu olarak görmüştür. Yahudiliğin bazı mezhepleri put isimlerinin söylenmesinin günah olduğunu düşündükleri için İsa Peygamberin adını bile anmazlar. Yahudilerden sık sık seçilmiş halk olarak bahsedilse de bu görüş yanlıştır. Yahudiler’e göre, Yahudiler başkalarından daha üstün olmaları üzere değil, sadece Yahudi olmayan uluslara bir ışık ve bütün uluslara bir bereket olmaları için seçilmişlerdir. Dünya’nın dört bir yanına dağılan İsrailoğlularından olan Yahudi’ler üzerinde yapılan genetik çalışmalar bu grupların gerçekten birbirlerine bağlı olduklarını kanıtlamıştır. Kopuntu ve sürgünle dünyanın dört bir yanına dağılmış olmalarına rağmen günümüzdeki Yahudi toplulukları arasındaki genetik benzerlik araştırmacıları da şaşırtmıştır. Bunun muhtemel sebebi şudur: Yahudilerin kutsal kitaplarından olan “Tanah”ın bazı bölümlerindeki pasajlar Hahamlar tarafından incelenmiş ve o zamanlar Yahudi olmayan kavimlerden yapılan evliliklerin Yahudileri böleceğine inandıkları kanısına varılmıştır. Çevrilen bölüm şöyledir “çünkü onlar oğullarınızı beni izlemekten saptıracak ve başka ilahlara tapmalarına neden olacaklardır.” şeklindedir. Hatta Yahudilerdeki bu inançtan dolayı, Babil Krallığındaki Yahudiler İsrail devletine taşındıklarında kadınlarını ve çocuklarını bırakarak İsrail devletine katılmışlardır.

    Holokost sırasıdaki bir toplama kampı

    Tarih boyunca birçok devlet, ulus ve hükümet Yahudilere baskı uygulamış ve hatta tamamen ortadan kaldırmaya çalışmışlardır. Bu amaçla Yahudilerin ülkeden kovulmasından tutunda yapılan katliamlarda muhalefetin susmasının sebebi yapılan soykırımın korkusudur. Tarihte görülen Yahudilerin katli ile sonuçlanan İspanya  Engizisyonunun Marrano Yahudilerine uyguladıkları idamların, Rus Çarlarının destekledikleri Pognomların yaptıkları katliamlar, Yahudilerin İsrail devleti başta olmak üzere Kuzey Amerika’ya göç etmelerine neden olmuştur. Yapılan bütün Yahudi kıyımları Adolf hitler ’in 1942 ile 1945 yılları arasında Holokostta yaklaşık 6 milyon Yahudi’nin katledilmesiyle doruk noktasına ulaşmıştır.  

    Yapılan araştırmalara göre hastalık göç asimilasyonu ve yapılan kıyımlar olmasaydı şuan ki 13 Milyon olan Yahudi nüfusu 200 milyona ulaşabilirdi.

    Daha önceleri Orta ve Doğu Avrupa’daki Yahudilerin Kafkaslardan gelen bir Türk boyu olan hazarların kökeninden oldukları belirtilmiş ve bu görüş tarihçiler arasında şaşkınlıkla karşılanmıştır. Birçok yazar ve tarihçi bu konu hakkında görüş bildiriyor ve araştırmaya devam ediyor olsa da; yapılan genetik çalışmalar bu durumun sadece bir rivayet olduğunu ortaya çıkarmıştır. Aslında bu teorinin ortaya atılış sebebi iddialara göre çağdaş Yahudilerin Türk boylarına bağlanarak İsa’nın çarmıha gerilmesinden sorumlu tutulmamaları içindir.

Bakır Çağı (Kalkolitik Çağ)

    Bakır Çağı (Kalkolitik Çağ)

    Bakır çağı bundan yaklaşık olarak 6.000 yıl evvel yani M.Ö 5000-3000 yılları arasında şekillenmiştir.

    Taş çağının sonlarına doğru madenin keşfedilmesiyle beraber bakır dünyada medeniyetlerin gelişmesine ve ilerlemesine büyük katkı sağlamıştır. İnsanoğlunun ilk bulduğu maden olan bakır hem bol miktarda bulunmuş hem de çok az maliyetle birçok alanda kullanılabilmiştir.

    Bakır çağının başlangıç tarihi net değildir. Araştırmalar, dünyadaki ilk bakır kaynaklarının nerede bulunup çıkarıldığına dair bize farklı veriler sunmuştur. Kesin bir bilgi olarak size Israil ’deki Negev Çölündeki Timna Vadisi örnek gösterilebilir. Yapılan kazıda birbirine bağlı tünellerin olduğu bir alan ortaya çıkmıştır. 

    Timna Vadisindeki bakır su ile keşfedilmiştir. Taşların üzerine su döküldüğü zaman yeşil Galena bantları ortaya çıkmıştır. Bu taşların sırrını çözmek isteyen atalarımız Galena taşlarını yüksek ısıya maruz bırakmışlar ve Galena taşının erimeyip farklı bir yapıya dönüştüğünü ve bu ortaya çıkan şeyin sağlam olduğunu farketmişlerdir. Bu buluş onları fazlasıyla şaşırtmış aynı zamanda da cezbetmiştir. Ortaya çıkan ise mükemmel bir maden olan bakırdır. İnsanlar bu kolay bulunan ve kolay işlenen madeni birçok alanda kullanmışlardır. Silah, kap kacak gibi enstürmanlar bakırdan yapılmıştır. Altın ve gümüş ise daha çok süs eşyalarında kullanılmıştır.

    Bakır insanların inançlarında da devreye girmiştir. İnsanlar bakır madenini kullanarak heykel tanrıçalar yapılmıştır. Daha sonra bakır teneke ile karıştırılmış ve bronz (tunç) elde edilmiştir. Bu şekilde de Tunç cağı başlamıştır. Bakır çağı Erken ve Geç Bakır Çağı olarak iki evreye ayrılmıştır. 


  • Taş aletler ile beraber bakır da kullanılırdı. Bu evrede özgün bezemeli kaplar yapıldı ve nüfus artış gösterdi. Doğu Anadolu’da Malatya’nın sınırları içerisinde yer alan Aslan tepe (eski Malatya) bakır çağının birçok sırrını çözmüş ve hala da çözmeye devam etmektedir. En önemli yerleşim alanlarının arasında; Hacılar, Kuruçay, Can Hasan, Köşk höyük, Yumuk tepe, Tülin tepe, Norşun tepe, Korucu tepe, Kurban Höyük, Samsat ve Tilki tepe gibi yerleşim alanları bulunmaktadır. Aslan tepe ve Hacı Nebi (Şanlıurfa)’de yapılan arkeolojik kazılarda şehirleşmenin bu dönemde başladığı ortaya çıkmıştır. 


  • Göçler çoğalıp yerleşim yerleri hızla artmaya başlayınca gereksinimler de artmaya başlamıştır. İnce kapların yerini, siyah zemin üzerine beyaz boya ile yapılmış ve çizgilerle şekillendirilmiş özgün kap çeşitleri almıştır. Mermerden yapılan ana tanrıça figürleri eski ana tanrıça figürlerinin yerini almıştır. İnanç anlamında kutsal tapınaklar değil de kutsal alanlar dediğimiz küçük yerler kullanılmıştır. Daha önceki çağlarda ölüler evin içine gömülürken, geç bakır çağında sadece bebekler evin içine gömülüp, yetişkinler yerleşim alanlarının dışına gömülmeye başlanmıştır. Hayvancılık, zanaatçılar, mimari alanlar, savunma ve sulama sistemleri gelişmiştir. Lüks ve kullanışlı malzemelerin ticareti dünyanın birçok yerine kadar ulaşmıştır.


  • Çorum’da Alacahöyük, Denizli Beyce Sultan, Çanakkale Kumtepe ve Truva , samsun İkiz tepe, Yumuk tepe, Tarsu, Arslan tepe (Malatya), Değirmentepe (Malatya), Girikihaciyan (Diyarbakır), Hacınebi, Hacılar, Kuruçay, Can Hasan, Köşk höyük, Tülin tepe, Norşun tepe, Korucu tepe, Kurban Höyük, Samsat ve Tilki tepedir. 

Mezepotamya

Mezopotamya Ne Demek, Mezopotamya Uygarlıkları

    
Mezopotamya Ne Demek, Mezopotamya Uygarlıkları

Mezopotamya Nedir

Mezopotamyanın kelime anlamı ”nehirler arası” demektir. Fırat ve Dicle nehirleri arasındaki alanı kapsayan bu bölge, tarihte birçok medeniyetin kurulduğu bir coğrafyadır. Bunun nedeni ise, bölgenin göç yolları üzerinde bulunması, toprağının üretim için elverişli olması ve uyumlu iklimidir. Gerek kapladığı alan, gerekse medeniyetin gelişmesine olan katkılarından dolayı tarih sayfalarında sıkça bahsedilen Mezopotamya nedir? Nereleri kapsar ve hangi uygarlıkların hüküm sürdüğü bir bölgedir?

Mezopotamya Ne Demek

Mezopotamya ne demek sorusuna verilebilecek cevap olarak, yerleşik hayatın ve medeniyetin temellerinin atıldığı bir bölgedir denilebilir. Bu coğrafya, tarih açısından büyük öneme sahip bir bölgedir.


Yaptığı icat ve gelişmelerle medeniyetin gelişmesine katkıda bulunan uygarlıkların belirli sürelerle hüküm sürdüğü bir bölge olmasından dolayı, tarihsel gelişim açısından oldukça önemlidir. İlk olarak, Sümerlerin yerleşmesiyle yerleşik hayatın ve medeniyetin temellerinin atıldığı bölgede, Asurlular, Babiller, Hititler, Lidyalılar ve Araplar, hüküm sürmüştür. En son Türk’lerin eline geçen bu bölge, günümüzde ise, Fırat ve Diclen’nin, Türkiye sınırları dışında kalan kısmını kapsamaktadır. Yani, Irak sınırları içerisindedir.

Mezopotamya Uygarlıkları

  • Sümerler: Mezopotamyada, medeniyetin başlamasını sağlayan uygarlık Sümerlerdir. M.Ö 4000-2350 yılları arasında bölgede varlığını sürdüren Sümerler, tarihe olan katkılarıyla, kendilerinden sonraki medeniyetlerin de zeminini hazırlamıştır. Bilindiği üzere, yerleşik yaşam, Sümerlerle başlamaktadır. Sümerler, Mezopotamyada birbirinden bağımsız olarak 35 şehir devleti şeklinde varlık sürdürmüşlerdir. Onun haricinde, yazıyı ilk bulan uygarlık olarak, yazılı reformların da öncüsü olmuşlardır. Astronomi, matematik, dil, din ve mitoloji konusunda çalışmalar yaparak önemli gelişmelerin temellerini atmışlardır. Mezopotamya uygarlıkları içerisinde, bölgeye olan katkıları nedeniyle en önemli uygarlık Sümerlerdir.
Mezopotamya Uygarlıkları
Mezopotamya Uygarlıkları
  • Akadlar: Sümerlerin zayıfladığı dönemde güçlenen Akadlar, M.Ö 2350- 2150 yılları arasında Mezopotamyada varlık göstermişlerdir. Sümerlerden sonra bölgeyi ele geçiren uygarlık olsa da Akadlar, Sümer kültürünü benimseyerek medeni gelişimleri devam ettirmişlerdir. Kendilerinden sonra bölgede bir süre varlık sürdüren Asurlular ve Babillerin kurulumuna da katkıları olmuştur. Bölgede, merkezi bir otoriteye bağlı yönetim şeklini ilk kez Akadlar uygulamıştır. Akadlar, Mezopotamyada hüküm sürdükleri süre boynuca pek çok savaş yapmışlar ve zayıfladıkları bir dönemde, eski gücüne tekrar kavuşan Sümerler tarafından yıkılmışlardır.
  • Elamlar: Elamlar, M.Ö 3000-640 yılları arasında, yani bölgede Sümer ve Akadların hüküm sürdüğü zamanlarda varlık göstermişlerdir. Çoğu zaman varlıklarını korumak adına bu iki devletle savaşlar yapmışlardır. Sümerlerin doğusunda, site şehir devleti şeklinde yaşamışlardır. Dil, kültür ve yazıları tamamen kendine özgüdür. Bölgede hüküm sürdüğü süre boyunca sürekli mücadele ve savaşlar yaptıkları için, bölgede kendilerine dair kalıcı eserler bırakamamışlardır. Sümerleri yıkarak Mezopotamya’da Akadların varlık göstermesine zemin hazırlayan Elamlar, Asurlar tarafından yıkılmıştır.
  • Asurlular: Asurlular, Akad ve Elamların yıkılmasından sonra Mezopotamyada M.Ö. 200-609 yılları arasında hüküm sürmüştür. Asurlar, doğu-batı arasında büyük bir alanı kapsayan ve göç yolları üzerinde bulunmasından dolayı ticaret için avantajlı bir bölge olan Mezopotamyada, birçok ticari faaliyetlerde bulunmuştur. Bölgede varlık gösterdiği yıllar içerisinde bağımsızlığını kazanan Asurlular, topraklarını Fırat’a kadar genişleterek Mezopotamyada büyük bir imparatorluk haline gelmişlerdir.
  • Babilliler: Babiller, Mezopotamyada, babil kentinde M.Ö 1900 yılında kurulmuş, M.Ö 539 yılına kadar hüküm sürmüştür. Bölgede kapladığı alan, Sümer ve Akadların kurulduğu alandır. Sümer kültürünü benimsemişler, çok tanrılı dine inanmışlardır. Mezopotamyada uzun süre hüküm süren ve tarihi çağların başlamasıyla medeniyetin temellerinin atılmasına öncülük eden bu uygarlıklar haricinde, Hititler, Lidyalılar ve Araplar da, bu bölgeyi ele geçirerek belirli bir süre bu coğrafyada yaşam süren uygarlıklardır.
  • Hititler: Kafkasya’dan bu bölgeye gelen Hititler, Anal denilen yıllıkları hazırlayarak ilk tarih yazıcılığını başlatan uygarlık olması açısından önem taşımaktadır. Ayrıca, Mısır ile, tarihte bilinen ilk yazılı antlaşma olan Kadeş antlaşmasını imzalayan Hititler, Mezopotamyada tarih açısından önemli kalıntılar bırakmıştır. Kayaları oyarak ve düzleştirerek yaptıkları Tanrı kabartmaları, Hititlerden kalan tarihi eserlerdir.
  • Lidyalılar: Lidyalılar, Kral yolu olarak bilinen Efes ile Mezopotamya Ninova arasındaki alanı kaplayan yolun açılmasına katkıda bulunmuşlardır. Tarihte parayı kullanan ilk uygarlık olan Lidyalılar, ticaret için elverişli bir bölge olan Mezopotamyada bazı ticari faaliyetlerde bulunmuşlardır. Düzenli birliklerden oluşan bir ordusu bulunmadığı için, bölgede en kısa hüküm süren uygarlıklardandır. Lidyalıları Persler yıkmıştır.
  • Persler: Lidya devletini yıkan Persler, İran’da kurulan Avrupa kökenli bir uygarlıktır. Mısır ve Mezopotamyanın büyük bir kısmına hakimdiler. Mezopotamyada Sümerlerden kalan çivi yazısını kullandılar. M.Ö 543-330 yılları arasında bölgeye hakim oldular.

Mezopotamya’nın Tarihi Önemi

Mezopotamya, kapladığı alanın çok geniş olmasından dolayı, farklı iklim tiplerinin görüldüğü bir bölgedir. Ayrıca, toprağı üretim için oldukça elverişlidir. Göç yolları üzerinde bulunması da, ticari faaliyetlerin gelişmesi açısından ayrı bir öneme sahiptir. Mezopotamyanın konumu, bölgede birçok uygarlığın hakimiyetinde kalmasına yol açmıştır. Her uygarlık, bölgede kendine özgü kültür ve tarihi eser kalıntıları bırakmıştır. Bu durum, Mezopotamyanın tarih açısından önemli bir bölge olmasının sebebidir. Tarihi kaynakların çoğunda, Mezopotamya için, ”medeniyetin beşiği” diye bahsedilmektedir. Bunun nedeni, medeniyetin  gelişmesine katkıda bulunan uygarlıkların hakimiyetinde kalmasıdır.


Bu bölgede her açıdan birçok önemli gelişme yaşanmıştır. Yazı, ilk kez Sümerler tarafından bu bölgede kullanılmıştır. İlk yerleşik yaşam bu coğrafyada başlamıştır. İlk yazılı antlaşma ve tarih yazıcılığı bölgede yapılmıştır. Yönetim şekli olarak tek merkezi otoritenin benimsenmesi, bu bölgede uygulanmıştır. Önemli ticari faaliyetler bu bölgede yapılmıştır. İlk İslam üniversitesinin kurulduğu bölgedir. Ekonomisinin temeli petrole dayalıdır. Ayrıca, tarım ve hayvancılık faaliyetleri de Mezopotamyada yoğun olarak gerçekleştirilmiştir.

Mezopotamya, aslında ülkemizde; Diyarbakır, Şanlıurfa, Elazığ ve Mardin’i, Irak’ta;  Musul, Basra ve Bağdat’ı, Suriye’de; Rakka, Resulayn ve Deyrizor şehirlerini kapsamaktadır. Ancak günümüzde, Mezopotamya diye adlandırılan bölge, daha çok, Fırat ve Dicle nehirlerinin, Türkiye sınırlarının dışında kalan kısmı kapsamaktadır. Eski dönemlerden beri birçok medeniyetin gelip geçtiği Mezopotamya, bugün bile, Ortadoğu’da yoğun nüfusa sahip bir bölgedir.

Sanat adına da önemli gelişmelerin yaşandığı Mezopotamyada kullanılan silindir mühürler de, bölgedeki önemli medeni gelişmelere bir örnektir. İlk olarak, ticari faaliyetlerde mal ve mal sahibini korumak amacıyla kullanılan silindir mühürler, sonrasında resmi belgelerde imza olarak kullanılmıştır. Tarihin ilk uygarlıklarından günümüze kadar gelen sanat, kültür, dil, astronomi ve hukuksal gelişmelerin yaşandığı Mezopotamya, tarihi mirasın kaynağı olan bir bölgedir.

Bugün eğitim sisteminde yerini alan geometri dersi, ilk kez Mezopotamyada doğmuştur. Mezopotamya uygarlıkları, karekök ve logaritma gibi uygulamalarla hesaplamalar yapıyorlardı. Pi yazısı da, ilk kez Mezopotamyada Babiller ve çeşitli uygarlıklar tarafından kullanılmıştır.


Mezopotamyanın, birçok uygarlığın hakim olmak adına birbiriyle savaştığı bir bölge olmasının en önemli sebebi, topraklarının verimli olmasından kaynaklanmaktadır. Verimli toprakları ve ticari faaliyetlere uygun konumundan dolayı, güçlü uygarlıklar, bölgeyi hakimiyeti altına almak için birçok savaş ve işgaller yapmışlardır.

Mezopotamyada her hüküm süren uygarlık, bölgede kendine özgü kültüründen bir kalıntı bırakmıştır. Ama, tarihsel olaylar ve yazılı hayatın temelini Sümerler atmışlardır. Sonrasında bölgeye hakim olan tüm uygarlıklar, Sümer kültürünü benimseyerek varlık sürdürmüşlerdir. Çeşitli kültürlere ait sanat eserlerinin bulunduğu Mezopotamya, tarihi önemini günümüzde de korumaktadır. Tarihsel çağların başlangıcı kabul edilen bölge için Mezopotamya nedir şeklinde yapılan araştırmalara çoğu kaynakta, Mezopotamya medeniyetin beşiğidir denilmekte ve Dünya tarihi açısından önemli bir bölge olduğundan bahsedilmektedir.

Sunday, November 29, 2020

Kahraman Batuk | Malta VLIP.LV

Kahraman Batuk | Malta VLIP.LV

YAZAR KAHRAMAN BATUK @kahraman_batuk Twitter profile | Twigzu

YAZAR KAHRAMAN BATUK @kahraman_batuk Twitter profile | Twigzu: Stalk tweets of YAZAR KAHRAMAN BATUK @kahraman_batuk on Twitter. Book and Novel Editor (fictional and non-fiction) Prisoner, Pyromania, Antiquity, Ancient Mesopotamia, Fingerprints on Fire, Anatolia Legends, Published Author. | Twigzu

Books


It will be my best gift to come and pass this world where we all come and go with you. Thank you for your presence, every time I see you. "